Sayfalar

21 Haziran 2010 Pazartesi

DOCUMENTARIST
22-27 Haziran 2010

Anlatılan bizim hikayemiz!

Karbon emisyonu, petrole bağımlılık, bitmek bilmeyen enerji arayışları, gemlenemeyen tüketim çılgınlığı gezegenimizi hızla tükenişe doğru sürüklüyor. İçinde yaşadığımız sistemin çıkmaz bir sokak olduğunu bir kez daha hatırlatan filmler DOCUMENTARIST'te “Kapitalizm Çıkmazı” başlığı altında...

22 Haziran'da başlayan DOCUMENTARIST'in programında, gezegenin kalp atışlarını ölçen, içinde yaşadığımız tüketim kültürünün handikaplarını sergileyen bir dizi film var. Kâra dayalı ekonomik sistemin dünyanın kaynaklarını sömürmesi, su, hava ve toprağın giderek kirlenişi, yoksulların daha yoksul hale gelmesi çocukların emek sömürüsü son dönemde yapılan pek çok çarpıcı filme konu oldu.

Neron geceleri ışık olsun diye mahkumları yakardı. Konukları ise yanında durup seyrederdi.” Uygulaman neoliberal ekonomik politikalar sonucu son on yılda yaklaşık 200 bin çiftçinin intihar ettiği Hindistan'da, bu intiharların nedenini araştıran gazeteci, Hintli elitlerin durumunu böyle özetliyor, “Nero'nun Konukları” adlı belgeselde. Günümüz dünyasında bizlerinde konumu da, Nero'nun konuklarındna farklı değil. “Başka Bir Gezegen”de, pek çok ülkede çocuklara reva görülen yaşam standardını görüp ede insanlıktan utanmamak zor. “Demir Kargalar”, üç kuruş uğruna kelle koltukta çalışan çocuk yaştaki tersane söküm işçilerinin dünyasına sokuyor bizi. “Düş Ülkesi” İzlanda'daki alternatif enerji arayışlarını; “Auto*Mat” arabalı hayatın bizi mahkum ettiği trafik cehennemini, “Zehirli Oyun bahçesi” Avrupalı şirketlerin üçüncü dünya ülkelerine zehirli atık ihracını, “Vadim O Kadar Yeşildi ki” İran'da baraj yapımı için toprağından koparılan ve evleri su altında bırakılan köylüleri konu alıyor. “Çiçeklenen Ticaret”, Hollanda'daki çiçek endüstrisinin bilinmeyen yüzünü, ta Afrikanın su kaynaklarını tüketmeye kadar uzanan perde arkasını gösteriyor.

Bütün bu filmlerde anlatılan aslında bizim hikayemiz!

DOCUMENTARIST filmleri 27 Haziran'a kadar Pera Müzesi, Fransız Kültür Merkezi, Sismanoglio Megaro, Dutch Chapel, Akbank Sanat ve Tütün Deposu'nda gösteriliyor. Bedeli 4 TL olan biletler MyBilet'ten ve salon girişlerinden temin edilebilir.

19 Haziran 2010 Cumartesi

Liselilerin 'TEKEL' cezası kararı bozuldu

TEKEL işçilerine destek verdikleri gerekçesiyle tasdiknameyle uzaklaştırma cezası alan liselilerle ilgili karar bozularak ceza 5 gün uzaklaştırma cezasına dönüştürüldü.

İstanbul Çekmeköy Mehmetçik Lisesi’nde okuyan 24 öğrencihakkında, okulda TEKEL işçilerine destek etkinliği düzenledikleri için İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün kararıyla tasdiknameyle okuldan uzaklaştırma cezası verilmişti.

Karar sonrasında okul idaresi tarafından velilere "biz okuldan atmadan siz alın" telkinlerinde bulunulmuş ancak 24 liseli ve velileri, sonuna kadar mücadele edeceklerini belirtmişlerdi.

19 Mart günü okul önünde TEKEL işçileri, Eğitim-Sen çeşitli kurum ve kuruluşların da desteğiyle kitlesel bir basın açıklaması, birkaç gün sonra İstanbul'un çeşitli okullarından liseliler ve velileri ile İstiklal Caddesi'nde bir yürüyüş ve basınaçıklaması gerçekleştirilmişti. Basında da sıkça yer alan olay, kamuoyunda büyük tepkilere yol açmış hukuksuz kararın geri alınması için çeşitli illlerde destek eylemleri yapılmıştı.

Veliler ve avukatları ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün kararına itiraz ederek İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne başvurmuş ve sonrasında İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız ile bir görüşme gerçekleştirmişlerdi.

İl disiplin kurulu toplanarak “tasdiknameyle uzaklaştırma cezası” kararını hukuka aykırı bularak bozmuş ve 5 gün süreyle uzaklaştırma cezasına dönüştürüldü.
(soL-Haber Merkezi)

14 Haziran 2010 Pazartesi

İnönü'de 'Yorum' devrimi

İnönü'de 'Yorum' devrimi

Grup Yorum’un İnönü Stadı’ndaki 55 bin kişilik tarihi konseri yaklaşık dört saat sürdü.

14/06/2010 7:51

İstanbul'un orta yeri önceki gece, binlerce kişinin eşlik ettiği devrimci marşlarla inliyordu. Grup Yorum'un İnönü Stadı'ndaki 25'inci yıl konserini 55 bin kişi izledi. 'Ramiz Dayı' Tuncel Kurtiz, okuduğu şiirle 'Amerika, katil' diye slogan attırdı

GÖNÜL KOCA

İSTANBUL - İnönü Stadı önceki gece tarihi günlerinden birini yaşadı. İstanbul’un orta yeri, 55 bin kişinin eşlik ettiği devrimci marşlarla inliyordu. İnönü, İnönü olalı böyle kalabalık görmemişti...

Türkiye’de politik müziğin dev ismi Grup Yorum, 25 yıllın özetini cumartesi akşamı İnönü Stadı’nda yaptı. Konser başında biraz seyrek olan saha içi ve trübünlerin dolması da uzun sürmedi. Daha stat önünde içeri girmeye çalışırken sloganlar duyulmaya başlamıştı. ‘Koskoca stat dolar mı dolmaz mı?’ diyenler ve Taksim’den, Beşiktaş’tan ve bütün yakın çevreden İnönü’ye doğru giderken etrafındaki kalabalığın Grup Yorum konserine gittiğini aklından bile geçiremeyenler, stadın kapısına geldikten ve konser başladıktan kısa bir süre sonra etrafına şöyle bir göz gezdirince beklentilerin üzerinde bir katılımın olduğunu fark etmekte zorlanmadı. Nitekim konser ortasında Yorum’cular kesin rakamı verdi: 55 bin.

Grup Yorum’un ‘Devrimci Yürüyüşümüz Sürüyor’ adlı enstrümantal ezgisiyle başlayan program yıllardır dillerden düşmeyen ‘Uğurlama’, ‘Haziran’da Ölmek Zor’, ‘Dağlara Gel’, ‘Çav Bella’, ‘Güleycan’ gibi pek çok parçayla birlikte son albümleri ‘Başeğmeden’deki ‘Defol Amerika’ ile ‘Gecekondu’ gibi parçalarla devam etti. Temposu bir an bile düşmeyen konserde Yorum’cular ‘Cemo’yu sona sakladı. Ama gerek halayları, gerek sloganları ve gerekse ellerinde maytaplarıyla Yorum’a eşlik eden izleyiciler sonunda dayanamadı! ‘Cemo, Cemo’ diye haykırmaya başladı. Yorumcular da ‘insafa geldi’ ve ‘Cemo’yu sahne üstünde kendilerine eşlik edenlerin yanı sıra stadı dolduran dinleyicilerle birlikte söyledi.

Chavez’den selam getirmişem
Sahnede sadece Grup Yorum yoktu, onlara eşlik eden Orhan Şallıel yönetimindeki 60 kişilik İstanbul Symphony Project ve Grup Yorum Korosu da vardı. Bitmedi... Pek çok tanınmış isim de gerek seslendirdikleri parçalar gerekse şiirlerle katıldı konsere. Yasemin Göksu ‘Bir Görüş Kabininde’, Suavi ‘Bu Memleket Bizim’, Nejat Yavaşoğulları ‘Büyü’, Ruhi Su Dostlar Korosu ‘Şişli Meydanı’nda Üç Kız’ parçalarını seslendirdi. Tuncel ‘Ramiz Dayı’ Kurtiz ise şimdilerde hapiste olan Ümit İlten’in ‘Geçit Yok’ şiirini seslendirdi, binlerce kişiye ‘Amerika, katil’ sloganı attırdı. Şu sıralar Trabzon’da tutuklu olan Grup Yorum üyesi Muharrem Cengiz de telefon bağlantısıyla duygularını paylaştı herkesle.
Bitmedi... Taaa Venezüelalardan gelen müzisyen Ali Primera da ‘El Aparecido’ ve ‘Hasta Siempre’ ile katıldı konsere. Hem Grup Yorum’un 25. yılını kutladı, hem devrimci düşüncelerini paylaştı. Ayrıca Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez de, Primera aracılığıyla selam çaktı oradaki herkese. Venezüella Komünist Partisi Genel Sekreteri Jeronimo Carrerasi’nin Grup Yorum’u ve Türkiyeli devrimcileri selamlayan mesajı ekranlardan yansıdı.

Bitmedi... ‘Başeğmeden’de yer alan ve birçok tanınmış ismin bulunduğu bir koroyla söylenen ‘Defol Amerika’ marşı da yine koroda yer alan birçok ismin katılımıyla söylendi. DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası Başkanı Erol Ekici sahneye çıktı. Grup Yorum’un kimin için ne ifade ettiğini anlattı. Ve ardından 1 Mayıs Marşı geldi.

Bitmedi... Cumartesi akşamı İnönü Stadyumu sadece dinleyicileri, Grup Yorum’u ve konuk sanatçıları ağırlamadı. Başta Nazım Hikmet ve Victor Jara olmak üzere Ahmed Arif, Aşık Mahzuni Şerif, Cem Karaca, Ahmet Kaya, Rahmi Saltuk, Tülay German, kısa süre önce yaşamını yitiren Moğollar’ın kurucularından Engin Yörükoğlu gibi artık hayatta olmayanlarla birlikte Selda Bağcan, Edip Akbayram gibi aramızda olan pek çok isim de sahnenin iki yanına yerleştirilen ekranlar aracılığıyla İnönü Stadyumu’na konuk oldular. Ekranda Ahmet Kaya belirdiğinde 55 bin kişiden yükselen alkış sesini, çığlıkları duymalıydınız.

Bitmedi... Grup Yorum maden işçilerini de kısa bir süre önce Gazze’ye doğru insani yardım götürmek için yol alırken İsrail’in saldırısına uğrayan Mavi Marmara gemisini de unutmadı. Gerek videolar gerekse sahneden iletilen mesajlarla birçok konuya değindi Grup Yorum. Türkçe, Kürtçe, Arapça söylendi şarkılar, türküler, marşlar...

Ama itiraf etmek gerekir, çok yoruldu herkes. Halaylar, sloganlar ve marşlar verilen 10 dakikalık arada bile devam etti.

Özetle, Grup Yorum ne söylediyse onu yaptı. Ne bir fazla, ne bir eksik. Devrimci marşlar, halaylar, türküler mesajlar gecenin sonuna kadar İnönü Stadyumu’nda yankılandı. Ama koca bir statta ve özellikle saha içindeki izleyicinin sahneyi görmesi oldukça zordu. Bu sorunu gidermek için sahnenin iki yanına kurulan ekranlar da çok yeterli olmadı maalesef. Ses sistemi de belki önceki konserlerde kullanılanlardan daha iyiydi ama arada bir artıp azalan ses, kulakları tırmalıyordu.

Gerçekten devrim olabilir mi?
Ha unutmadan, Yorum’a yöneltilen “Çok sert duruyorsunuz sahnede” eleştirilerini dikkate mi almışlar ne, gülümsemeye başlamış Yorum’cular. Ya da dinleyicilerin coşkusu kanlarını kaynattı herhalde... Ve bazı parçalara halk oyunları ekiplerinin dans gösterileriyle tiyatral gösteriler eklemişler, görselliğine daha önem vermişler. Belki sonraki konserlerde kendileri de dans eder, kim bilir...
Yaklaşık dört saat süren konserin çıkışında bir izleyici, gördüğü manzaradan etkilenerek arkadaşına soruyordu: Gerçekten devrim olabilir mi bu ülkede?..


11 Haziran 2010 Cuma

Güney Afrika 2010: Kara Kıta, Altın Kupa

Güney Afrika 2010: Kara Kıta, Altın Kupa

Irkçı apartheid rejimini tecrübe etmiş Güney Afrika’nın dünya kupasına ev sahipliği yapması önemli. Fakat turnuvanın yaldızlı vitrininin işsizlik, gelir adaletsizliği, AIDS, barınma ve göçmenlere yönelik şiddet gibi dev sorunların üzerini örtmesine izin verilmemeli.

Futbolseverlerin dört gözle beklediği dünya kupası nihayet geldi çattı. Güney Afrika 2010, Türkiye saatiyle 17:00'deki Güney Afrika - Meksika maçıyla bugün başlıyor. Dört yılda bir düzenlenen dünyanın bu en görkemli futbol şölenine ilk kez bir Afrika ülkesi ev sahipliği yapıyor.

Böylece Avrupa merkezli günümüz endüstriyel futbolunun odağı bir aylığına da olsa "Kara Kıta"ya kayacak. Her yıl binlercesi daha iyi bir geleceğin peşinde Avrupa'ya göç eden Afrikalı genç yetenekler açısından ironik ama hoş bir deneyim olsa gerek. Bu kez en parlak yıldızlarıyla birlikte futbol onların ayağına geliyor.

Daha önemlisi, yaklaşık yarım asır boyunca toplumsal hayatın katı bir ırk ayrımı temelinde örgütlendiği vahşi apartheid rejimini kan, gözyaşı ve acıyla tecrübe etmiş Güney Afrika'nın, kıtanın tüm etnik ve kültürel çeşitliliğini sahiplenerek böyle uluslararası bir organizasyona ev sahipliği yapması, dünya çapında yükselmekte olan ırkçılığa ve her türlü ayrımcılığa karşı kuvvetli bir mesaj teşkil ediyor.

Ne var ki "yeryüzünün lanetlileri"ni gezegenin en popüler sporu vasıtasıyla dünya halklarıyla buluşturan bu tarihi olaya gölge düşüren şeyler de yok değil.

Her şeyden önce dünya kupası, Güney Afrika'nın küresel kapitalizmle entegrasyonunun ivme kazandığı apartheid sonrası dönemde sayıları hızla artan işsiz ve yoksul kitlelere oldukça kabarık bir fatura çıkarmış gözüküyor.

Ülkenin içinde bulunduğu ahval ve şerait

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın (UNDP) insani gelişmişlik endeksinde 129. sırada yer alan Güney Afrika'nın 50 milyona dayanan nüfusunun kabaca yarısı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Gelir eşitsizliğinin oldukça yüksek olduğu ülkede toplumun en zengin yüzde 10'luk kesimi toplam gelirin yüzde 45'ine yakın bir bölümünü alırken, en alttaki yüzde 10'luk dilimin payına ise pastanın ancak yüzde 1'inden biraz fazlası düşüyor.

Afrika Birliği'nin en büyük ekonomisinde resmi işsizlik oranı tüm istatistiksel oyunlara rağmen yüzde 24 gibi olağanüstü bir seviyede. Öte yandan bir işe sahip olacak kadar şanslı olanlar için de durum çok parlak değil. İşgücü piyasasını esnekleştiren neoliberal politikalar sonucunda geçici ve kayıt dışı çalışma ilişkileri muazzam bir yaygınlık kazanmış durumda.

6 milyona yakın insanın HIV/AIDS'li olduğu ülke, ayrıca ciddi bir konut sorunuyla da yüz yüze. Milyonlarca insan fiziki ve sosyal altyapı olanaklarından yoksun bir şekilde yüksek suç oranlarına sahip gecekondu yerleşimlerinde hayatlarını sürdürmeye çalışıyor.

Bütün bu sorunlarsa dünya kupası kampanyası sırasında çok kültürlülüğünü bir koz olarak ileri sürmüş olan ülkedeki etnik gerilimleri yükseltmiş durumda. Öyle ki 2008'de çoğu Mozambik ve Zimbabve'den gelen yoksul göçmenlere karşı patlak veren saldırılarda çok sayıda insan hayatını kaybetti. Bir zamanlar beyazların ırkçılığından çok çekmiş olan yoksul siyahların iş ve ev imkanları açısından rakip olarak gördükleri siyah göçmenlere yönelttikleri şiddet halen sona erdirilebilmiş değil.

Dünya kupası ve yoksulların kentlerden sürülmesi

Pek çok eleştirmen böylesine büyük sorunlarla boğuşan bir ülkenin dünya kupası hazırlıkları kapsamındaki stat ve altyapı yatırımlarına 5 milyar dolardan fazla para harcamasını eleştiriyor. Gerçekten de küresel ve yerel sermaye gruplarının iştahını kabartan bu yatırımların yoksul halka ne kadar fayda sağladığı şüpheli. Özellikle inşa edilen devasa statların turnuva sonrasında büyük ölçüde atıl kalacağı vurgulanıyor.

Üstelik günde birkaç dolara çalışan işçilerin emeğiyle inşa edilen bu statlar nedeniyle çok sayıda gecekondu yerleşimi de zor kullanılarak kentlerin dışına taşındı. Uluslararası Af Örgütü'nün de dikkat çektiği gibi Güney Afrika hükümeti turnuva öncesinde evsizleri, göçmenleri, mültecileri ve seyyar satıcıları dünya kupası alanlarından sürmek için muazzam bir çaba gösterdi.

Büyük bir nüfusun yaşamak için kayıt-dışı sektöre bağımlı olduğu ülkede, Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA) kararları uyarınca seyyar satıcıların karşılaşmaların oynanacağı statlara bir kilometreden fazla yaklaşması yasaklanarak resmi sponsorların ve izinli markaların karları garanti altına alındı.

Yoksulların kentlerden sürülerek tecrit edilmesini amaçlayan bu politikalar ilk kez dünya kupasıyla gündeme gelmiş değil. Hükümetin gecekonducularla ihtilafı 2000'lerden bu yana artarak devam ediyor.

Yabancı sermayeyi ve yatırımları Cape Town, Johannesburg ve Durban gibi şehirlere çekmek isteyen; buraları uluslararası finans kuruluşlarını, büyük holdingleri, önemli yayın organlarını ve uluslararası toplantıları ağırlayan küresel ekonomik merkezlere dönüştürmeyi amaçlayan hükümet, söz konusu kentlerin imajını düzeltmek için yoğun bir çaba harcıyor.

Elbette bu cilalanmış kent merkezlerinde yoksullara yer yok. Güney Afrika'da bir zamanlar ırk temelinde örgütlenen mekansal ayrışma artık öncelikle sosyoekonomik temelde gerçekleşiyor; bazı düşünürlerin "ekonomik apartheid" dedikleri olgu derinleşiyor.

Az gelişmişliğin psikopatolojisi

Martinikli ünlü düşünür ve devrimci Frantz Fanon, sömürgeciliğin siyahlar üzerindeki psikopatolojik etkilerini incelediği 1952 tarihli Siyah Deri, Beyaz Maske kitabında ırkçı ve Avrupa merkezci bir toplumsal düzende yetişen siyahların, beyazların dilini, kültürel kodlarını ve bu arada ırkçılığını içselleştirdiklerini savunmuştu.

Fanon'a göre kolektif bilinç yoluyla siyahlığa atfedilen olumsuz nitelemeleri devralan "zenci", her an kendi görüntüsüyle kavgalı olan bilinci yarılmış bir özneydi. Aşağılık kompleksi içindeki bu özne beyazların dünyasına kabul edilebilmek için onların yaşam pratiklerini taklit ediyordu. Bu, özellikle orta sınıf-eğitimli siyahlar için geçerliydi.

Öyle görünüyor ki Güney Afrika'nın siyah ve beyaz günümüz seçkinleri de az gelişmişlik kompleksi içinde ülkelerinin yoksulluk ve şiddete bulanmış görüntüsünü altın kupanın göz kamaştıran ışığıyla örtmeye çalışıyor. Küresel kapitalizmin birinci ligine kabul edilmek isteyenler, dünya kupasını baş edemedikleri büyük toplumsal sorunların üzerini kapayacak göz alıcı bir örtü olarak kullanıyor.

İnadına futbol, inadına Afrika

Bunları yazmaktaki maksadımız en kutsal ayinlerine hazırlanan futbol cemaatinin tadını kaçırmak değil. Samimi müminler olarak ibadetimizi iç huzuruyla yerine getirebilmemiz, dünya kupasının yaldızlı vitrininin arkasındaki can sıkıcı gerçekler hakkında oluşturacağımız duyarlılığa ve bu konuda yaratacağımız farklılığa bağlı.

Yoksa bu satırların yazarı da turnuvayı heyecanla bekliyor; Afrika takımları 1990'da Kamerun'un, 1994'te Nijerya'nın, 2002'de de Senegal'in gösterdiği çıkışı tekrarlar diye umut ediyor.

Her ne kadar Fildişi Sahili dışındaki Afrika ekipleri bu yıl pek ümit vermese de belli mi olur, bakarsınız Bursaspor'un tetiklediği devrimci dalga Afrika sahillerini de vurur. (KM/TK)

6 Haziran 2010 Pazar

Böyle olur devlet başkanının serveti!


05/06/2010 12:31

Latin Amerika'nın en mütevazı liderlerinden Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica, tek mal varlığı olarak 1987 model "kaplumbağa" olarak bilinen Volkswagen aracı beyan etti.


MONTEVİDEO - Yerel basındaki haberlere göre, eski bir gerilla olan Mujica’nın resmi gazetede yayımlanan mal beyanında sadece 1500 avro değerindeki araç bulunuyor.

"Pepe" diye anılan Mujica ayrıca tek geliri olarak 9 bin 700 avroluk devlet başkanlığı maaşını bildirdi. Mujica, maaşının yüzde 70’ini sosyal konut inşası için geri gönderiyor.

Latin Amerika’da Şili’nin iş adamı olan Devlet Başkanı Sebastian Pinera’nın mal varlığının 2,2 milyar dolar olduğuna, Arjantin Devlet Başkanı Cristina Kirchner ile eski başkan kocası Nestor Kirchner’in de 2008’de 12 milyon dolar mal beyanında bulunduğuna dikkat çekildi.

Diktatörlük dönemini (1973-1985) hapiste geçiren ve korumasız gezen Mujica, eski bir gerilla ve senatör olan karısı Lucia Topolansky’nin adını taşıyan "çakra"sında yaşıyor. (aa)